13 Aralık 2012 Perşembe

gizemli hikayeler serisi-8

Hiç tanımağım bir yerde kaderime terk edilmek üzereydim ve elimden hiç birşey gelmiyordu...

Aradan tam iki hafta geçmişti. 1902 yılının İngiliz işgali altındaki Mısır'ındaydık. Her yerde İngiliz birlikler kol geziyordu. Teknoloji yoktu. Herşey filmlerdeki gibi eski usüldü. Pazarlar kuruluyordu. Köleler satılıyordu. Kitaplardan okuduğum eski bir tarihin içinde bulmuştum kendimi. Henüz geri dönebilmek için bir planım yoktu. Çoğu zaman aç kalıyorduk ve artık supradyn lerim olmadığı için güçsüz düşüyordum. Tanrım bir tweet atmak için neler vermezdim. Kızları bulma ümidimi yitirmiştim. Anneannem bile doğmamıştı. Ama buraya gelebildiysem dönedebilirdim de elbet. Buradaki yaşama G. nin yardımıyla alıştım.Ona başıma gelenleri anlatmak zorunda kaldım. Çünkü milenyumdan geldiğim her kelimemden belli oluyordu. İlk başta düşerken başımı biryerlere çarpmış olabiliceğimi söyledi. Ama sonra geleceğe dair bu kadar şey atabileceğime ihtimal vermedi ve bir sabah uyandığımızda "sana inanıyorum" dedi.

Bir öğleden sonra G. ile dışarı çıktık. İstediklerimizi temin edebilecek bir kervan geçecekti. Onu yakalamak için gündüz vakti dışarı çıkmak zorunda kalmıştık. G. nin orada konuştuğu Zaglul diye bir adam vardı. Genellikle kervanın konakladığı yerin 2 arka sokağında buluşuyorlardı. Bu sefer yanında ben de olacağım için biraz endişeliydi. Zaglul'u bulmak için çadırdan çıktık. Çok hızlı hareket etmemiz gerekiyordu. Kalabalığın içinde gözüm birilerine birşeylere takılmadan ilerleyemiyordum genelde. Sonra onu gördüm. Boyu benimkinden çok daha uzundu. İnce vücutlu ancak geniş omuzlu benim yaşlarımda bir oğlandı bu. Koyu sarı saçları ve mavi gözleri, açık bir alnı ve biraz büyükçe bir kafası vardı. Gözgöze geldik. O an olduğum yerde saniyelerce kalmışım G. nin dediğine göre. G.nin beni kolumdan çekiştirmesiyle kendime geldim. Kolumdan sürükleyerek beni oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Arkama, ona bakarak ilerliyordum. Yüzünde beni durduracak gibi bir ifadeyle o da bana bakıyordu. Sanki gitme der gibiydi. İşte ne olduysa bu sırada oldu. 50 metre ilerimizde bir bomba patladı. Ne olduğunu anlayamadan yere serildik. Ses okadar kuvvetliydi ki kulaklarımda büyük bir çınlama vardı ve G.yi duyamıyordum. G. ona doğru koşmamı söyler gibisinden bir işaret yapıyordu. Bense çocuğa baktım. Serildiğim yerden zar zor kalkıp çocuğa doğru ilerleyecekken İngilizler geldi. Çocuğu yattığı yerden kaldırıp götürmeye başladılar. Neden yaptığımı bilmiyorum. "Hey! Hey! Burdayım" diye bağırdım. G.nin kaçabilmesi için dönüp G.ye bakmadım bile. Olanları gördüğünü biliyordum ve beni kurtarmaya geleceğini de. Bizi iki ayrı arabaya tıkıp gözlerimizi bağlayıp biryere götürmeye başladılar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder