20 Mart 2013 Çarşamba

İnsanlar vs Plazalar ve daha neler neler ! :)


Hayat bazen çok zor sevgili blogseverler...

Bir yere alışmaya çalışmak, oraya kendini ait hissetmek... Uyum sağlamak, sivrilmemek, susmak...
Saatlerimizi para karşılığı sattığımız yerde mutlu olmaya çalışmak da zor bazen ki aslında insan en küçük şeyle mutlu olabilir diye düşünürüm hep.

Evet biraz dağıldık, biraz mı resmen dağıldık... Ayrı yerlerde ayrı kişilerle muhattabız çoğu zaman artık. Ama sabah kahvaltılarımız, geyiklerimiz tam gaz devam; tüm iletişim yolları gerektiği zaman kullanılmaya devam ediyor. Masa aslında toplayıcı bir unsur sadece, etrafında oturduğumuz. Yani bir araç aslında tıpkı bu blog gibi J
Neyse gelelim asıl meselemize “insan” olabilmek ne kadar önemli bir hal bunu bir kere daha hatırlattı bana şu birkaç haftada yaşadıklarım. Kişi kendinden bilir ya hep işi ve çoğunlukla eğer içi hala iyi ve temizse öyle sanar ya karşısındakini, öyle değil aslında. Bu tabii ki yeni bir öğreti değil benim için. Ama bazen insan inanmak ister filan ya, inanmamalı da zaten, ama...  Hep bi ama var işte hayatımızda.
Kabul etmek, razı gelmek çok zor olmuyor mu çoğu zaman... İşte o hallerdeyim şu ara.

Ne olursa olsun “Huzur isyanda” dostlar !

1 Mart 2013 Cuma

Bizimmasa'ya veda:(

Herkese Merhaba,
Uzunca bir süre önce Bizimmasa dağıldı :(
Bizim işler böyle projeler değişir masalar değişir, insanlar değişir..
Bizimmasa dağıldı ama farklı masalarda yine beraberdik aslında.
Ama artık durum tamamen değişti.
2şer 3er başka projelere, başka lokasyonlara, başka şirketlere...
Şimdi her birimiz bir binanın farklı köşelerindeyiz.
Hiç sevemediğimiz Güneşli'yi özledim galiba...

19 Aralık 2012 Çarşamba

gizemli hikayeler serisi-9

Bizi iki ayrı arabaya tıkıp gözlerimizi bağlayıp biryere götürmeye başladılar... Arabadayken bayılmışım. Gözlerimi başımda korkunç bir ağrıyla açtım. Herşeyi bulanık görüyordum. 1-2 saat sonra kendime geldim. Hapishane koğuşu gibi bir yerdeydik. Paslı demir kokusu geliyordu burnuma. Etrafta 5,6 kadın daha vardı. Kimse gelip gitmiyordu. Bunların bir kısmı uyuyor bir kısmının vucudu yara içindeydi ve inliyordu. O sırada, 48 derece sağımda 1 metre 35 cm uzağımda, yerde kıvrılmış uyuyan kızdan çakralarımı aydınlatan o cümleyi duydum. TPL for location location şın şın şın!!! Yerimden fırladım ona doğru yürümeye başladım. Saniyeler donmuş gibiydi. 1 metre 35 cm hayatımın en uzun yolu oldu. Yanına gittim. N'yi görmeyi bekliyordum. Eğildim, heyecandan ölebilirdim. Yüzüne baktım ama değildi. Bu o değildi. Olduğum yere dizlerimin üstüne yığıldım. Tanrım sanırım rüyadaydım ya da hayal görüyordum. Belki de bana uyuşturucu vermişlerdi. Bu yılda uyuşturucu var mıydı bilmiyorum ama olsun. Öyle bişeydi. Yerime doğru ilerken tekrar söyledi. Tekrar location dedi TPL dedi. Bu kez duydum. Emindim. Hemen orda uyanık olanlardan birine duydun mu sen de duydun mu diye bağırdım. Bana yorgun ve umursamaz gözlerle bakarak "Geldiğinden beri sayıklıyor, yabancı sanırım bu kız" dedi. O an farkettim ki, benim gibi o da değişmiş yabancılaşmış tanıyamayacağımız bir vücutla buraya ışınlanmıştı. Bu N. olmalıydı. Onu uyandırmak için yanına gittim. Biraz sarstım. Uyanınca beni tanımadı. Benden uzak dur kimsin sen diye bağırmaya başladı. Bense ağlamaya başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Kendime gelene kadar ve olanları N.'ye anlatana kadar ağladım. Sonra beraber ağladık. G.'nin gelip bizi kurtarmasını beklemekten başka çaremiz yoktu. Ama en azından artık iki kişiydik. Kimseye bişey belli etmeden haftalardır neler yaptığımızı nasıl hayatta kaldığımızı konuştuk. Gece olmuştu.

Koğuşun girişinde bir hareketlenme oldu. Bazı sesler duydum. Herkes uyuyordu. N. de uyuyakalmıştı. O sırada kapıda G. yi gördüm. Koğuşun başında bekleyen adama birşeyler verdi ve koğuşun anahtarını aldı. Kapıyı açtı. Fazla ses çıkarmadan N.'yi uyandırdım. G. bizi kapıdan geçirdi ve koridor boyunca eğilerek yürümemizi söyledi. Duvarın dibinden tek sıra halinde çömelmiş biçimde yürüyorduk. G. eğilmemişti. Yanında kimse yokmuş gibi yürüyüp gidiyordu. Kapının girişine geldiğimizde bize koşun der gibi bir işaret yaptı. N ile koşmaya başladık. G. o sırada kapıdaki görevliyi oyalıyordu. Kapıdan çıkar çıkmaz felaket bir yağmurla karşılaştık. Arkamızdan G. çıktı bizi kolumuzdan tutup koşturmaya başladı. O an aklıma çocuk geldi. Onu bulmalıydım. G. bana anahtarları ver sen N.'yi götür çadırda buluşuruz birazdan gelirim dedim. Fazla bir seçeneği yoktu. Bir planım olduğunu anlamış gibiydi. Bana anahtarları verdi. Ve onlar koşmaya başladılar bense içeri girip onu bulmalıydım. Ama önce bulmam gereken bir şey daha vardı. O şey...

13 Aralık 2012 Perşembe

gizemli hikayeler serisi-8

Hiç tanımağım bir yerde kaderime terk edilmek üzereydim ve elimden hiç birşey gelmiyordu...

Aradan tam iki hafta geçmişti. 1902 yılının İngiliz işgali altındaki Mısır'ındaydık. Her yerde İngiliz birlikler kol geziyordu. Teknoloji yoktu. Herşey filmlerdeki gibi eski usüldü. Pazarlar kuruluyordu. Köleler satılıyordu. Kitaplardan okuduğum eski bir tarihin içinde bulmuştum kendimi. Henüz geri dönebilmek için bir planım yoktu. Çoğu zaman aç kalıyorduk ve artık supradyn lerim olmadığı için güçsüz düşüyordum. Tanrım bir tweet atmak için neler vermezdim. Kızları bulma ümidimi yitirmiştim. Anneannem bile doğmamıştı. Ama buraya gelebildiysem dönedebilirdim de elbet. Buradaki yaşama G. nin yardımıyla alıştım.Ona başıma gelenleri anlatmak zorunda kaldım. Çünkü milenyumdan geldiğim her kelimemden belli oluyordu. İlk başta düşerken başımı biryerlere çarpmış olabiliceğimi söyledi. Ama sonra geleceğe dair bu kadar şey atabileceğime ihtimal vermedi ve bir sabah uyandığımızda "sana inanıyorum" dedi.

Bir öğleden sonra G. ile dışarı çıktık. İstediklerimizi temin edebilecek bir kervan geçecekti. Onu yakalamak için gündüz vakti dışarı çıkmak zorunda kalmıştık. G. nin orada konuştuğu Zaglul diye bir adam vardı. Genellikle kervanın konakladığı yerin 2 arka sokağında buluşuyorlardı. Bu sefer yanında ben de olacağım için biraz endişeliydi. Zaglul'u bulmak için çadırdan çıktık. Çok hızlı hareket etmemiz gerekiyordu. Kalabalığın içinde gözüm birilerine birşeylere takılmadan ilerleyemiyordum genelde. Sonra onu gördüm. Boyu benimkinden çok daha uzundu. İnce vücutlu ancak geniş omuzlu benim yaşlarımda bir oğlandı bu. Koyu sarı saçları ve mavi gözleri, açık bir alnı ve biraz büyükçe bir kafası vardı. Gözgöze geldik. O an olduğum yerde saniyelerce kalmışım G. nin dediğine göre. G.nin beni kolumdan çekiştirmesiyle kendime geldim. Kolumdan sürükleyerek beni oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Arkama, ona bakarak ilerliyordum. Yüzünde beni durduracak gibi bir ifadeyle o da bana bakıyordu. Sanki gitme der gibiydi. İşte ne olduysa bu sırada oldu. 50 metre ilerimizde bir bomba patladı. Ne olduğunu anlayamadan yere serildik. Ses okadar kuvvetliydi ki kulaklarımda büyük bir çınlama vardı ve G.yi duyamıyordum. G. ona doğru koşmamı söyler gibisinden bir işaret yapıyordu. Bense çocuğa baktım. Serildiğim yerden zar zor kalkıp çocuğa doğru ilerleyecekken İngilizler geldi. Çocuğu yattığı yerden kaldırıp götürmeye başladılar. Neden yaptığımı bilmiyorum. "Hey! Hey! Burdayım" diye bağırdım. G.nin kaçabilmesi için dönüp G.ye bakmadım bile. Olanları gördüğünü biliyordum ve beni kurtarmaya geleceğini de. Bizi iki ayrı arabaya tıkıp gözlerimizi bağlayıp biryere götürmeye başladılar...

15 Kasım 2012 Perşembe

gizemli hikayeler serisi-7

Beni ayakta görünce kemiklerimi kırarcasına sarıldı ve dedi ki "Bayıldın! Beni çok korkuttun iyi misin?". Önce hiç birşeye anlam veremedim çünkü karşımdaki en yakın arkadaşlarımdan biri olan G. idi. Ama o burada olduğuna göre bişeyler yolundaydı. Şimdi G. ye belli etmeden etrafa göz gezdirmeli nereye ışınlandığımızı anlamalı kızları bulmalıydım. Büyük bir soğuk kanlılıkla iyiyim dedim.

M:Dışarı çıkmak istiyorum. Biraz hava almalıyım.
G:Tamam nasıl istersen. Ama ancak pazara kadar yürüyebiliriz. İşgalciler heryerde kol geziyor. Bu saatler tehlikeli biliyorsun.
M:Tamam farketmez sadece hava alalım.

Kapıya yöneldim tam çıkacakken,

G:Şalını almayacak mısın? Hala aranıyoruz.
M: Pardon unutmuşum.

Şalımla başımı kapatıp filmlerden gördüğüm gibi peçe yaptıktan sonra çadırdan çıktık. Tanrım! Bir kum yığınınn ortasında bir çok çadırın olduğu güneşin sıcaktan bunalttığı bir yerdeydik. Nerdeydik? Bir süre yürüdükten sonra cadde ve sokakların olduğu şehir merkezi gibi biryere geldik. 30 dakikalık bir yürüşten sonra pazar yerine ulaşmıştık. İnsan kalabalığı vardı. Çoğu bizden farklı suretlerde insanlardı. O sırada G. beni kolumdan çekti. Aynaların ve antikaların olduğu bir dükkana girdik. Etrafta dolaşırken aynalardan birinde kendimi gördüm. O an ellerim ayaklarım buz kesti. Kalp atışlarım yavaşladı. Kanım donmak üzereydi. Elimi yüzüme götürdüm. Aynadaki suret de aynısı yaptı. Ama o ben değildim. Olamazdım. Bu ben olamazdım. Yavaşça ve ayaklarımdaki son güçle aynaya yaklaştım. Kendime baktım. Gözlerime inanamıyordum. Bu yüz benim değildi. Gözlerim dudaklarım kaşlarım. Bunlar benim değildi. Sonra bütün aynalara tek tek baktım. Hepsinde aynı yüzü görüyordum. Orda bir taburenin üstüne çöktüm ve başımı ellerim arasına alıp korkunç sonucu düşündüm. Işınlanma sırasında hüclerim yer değiştirmiş yeni bir genetik dizilimle şimdi olduğumuz zamana gelmiştim. İşte bu çok kötüydü. Çünkü artık kızları tanımama imkan kalmamıştı. Onların da beni tabii. Artık yalnızdım. Artık tren de yoktu. Hiç tanımağım bir yerde kaderime terk edilmek üzereydim ve elimden hiç birşey gelmiyordu...

12 Kasım 2012 Pazartesi

Oğuz Atay-Tutunamayanlar -OLRİC

Sabrın Yolu Doğru"mudur Olric ?
-Doğrudur Efendim
Ne Kadar Sabır Olric ?
-Ya Unutana Yada Gerçeği Görene Kadar Efendim ...

Kimsin Sen Olric ?
- Ben Siz"im Efendimiz ...
Ben Kim"im Olric ?
-Kim Olmak İstiyorsanız Aslında O"sunuz Efendimiz ...
Kim Olmak İstiyorum Olric ?
-Aslında Hiç Kimse ... Aslında Kendiniz Efendim ...
Kendim Nasıl Olunur Olric ?
-İnanarak Efendim ..

Haklı Kim"dir Olric ?
- Herkes"dir Efendimiz ...
Herkes"in Haklı Olduğunu Sandığı Yerde Haklı Olduğunu Savunmak Nedir Olric ?
- Gereksiz Tartışmak"tır Efendimiz ...
Haklıyı Haksızı Nasıl Bulacağız Olric ?
- Kabullenerek Efendimiz ...

O'nu Düşünerek Yazdıklarımı
O Kimi Düşünerek Okuyor olric ..

Aslında Ben Yalnız Değilim Olric
Sadece On"lar Çok Kalabalık"lar !!!

Benimle Savaşma. Olric !!
Çünkü Kazanırsan Kaybedersin ...

Acaba İyi Bir Şey Olacak"mı Olric ?
- Hayır Efendim . İyi Şeyler Birdenbire Olur, Bu Kadar Bekletmez İnsanı..

Yoruldum ... Daha Ne Kadar Dayanacağız Olric ?
-Sabrımız Ve Gücümüz Bitene Kadar Efendimiz ...

İnsan Sevebileceği Birini Buluncaya Kadar
Kaç Kişiyi Sevdiğini Sanıyor Olric ?

Konuşmak Ve Gülmek Zorunda Oluşumuz En Büyük Acı Kaynağımız.
- Yaşamak İçin Buna Mecbursunuz Efendim
Neden Olric ? Ben Ben İçin Yaşamıyormuyum
Neden Birilerine Gülmek Zorunda Kalıyorum ki
- Herkes Birileri İçin Yaşamak Zorundadırlar Efendim ...

Hayat Olric .. Bana Yine Yalan Söyledi ..
- Her"zaman Yaptığı Şey Efendim .. Kime Söylemedi"ki ?

Biliyor"musun Olric ?
Ben Yaptığımda Bütün Yanlışlar Doğruydu ...

Bir Kaç Tane Ben Var Benimle Yaşayan. olric
Bu Sıralar Ben,Hiç Sevmediğim Olanım ..

Ne"dir Ben"den İstenen Olric ..
- Herkes"in Olmasını İstediği Sen Efendim ..
Ben Herkes"in İstediği Ben Olursam Ben Ne Olurum Olric ?

Son Bir Kez Gördüm Dibimi Sonumu Mutsuzlugumu ,
Şimdi Olric Hangi Birini yeneyim ,
Dibi"mi .. Sonu"mu .. Mutsuzluğu"mu ?

Ve Ben, Olric.
Sevmeseydim Birini Delicesine, Karanlıklarda Kaybolup Gitmeyecektim..

Sus dedi Olric, Arkana bakma ve sus. işte o gün bugundur susuyorum ...

~Olric niye her şey ters gidiyor?
-efendim onsuz bi seylerin düz gitmesini beklemeniz hata..

‎- içimi kemirmeyi bırak olric
- düşünmeyin o zAman efendim
- söylemesi kolay olric...

Saat Kaç oLric ? OnLa bir ömür oLmaya az KaLdı efendimiz . . .

Bu aralar havalar mı bozdu olric..
Hayır efendimiz..
Peki bu gözlerimdeki yaşlar olric..
Bozulan havalar değil insanlar efendimiz..

- susmayı seviyorum olric...
- neden efendim?
- senle sohbetin tadına doyum olmuyor olric ?
- keşke hep sussanız efendim...
- keşke olric keşke...

Seviyorum Olric...
O da sizi seviyormu efendimiz ?
Ben seviyorum yetmez mi Olric
Sevelim efendimiz beklemeden sevelim o zaman...

-editör-

Uçurum Dizisi

"Suya Sabuna Dokunmadan Yaşamak"

Uçurum dizisini yayından kaldırdılar. Neden olarak reyting kurbanı olarak gösterilmiş. Ama eminim ki bu dizi bir takım adi insanların işine gelmedi. Tamamen birilerine dokunduğu için, birilerinin işine gelmediği için zorla ! yayından kaldırtıldı. 
Türkiye gerçeklerini Aksaray Laleli'nin görünmeyen yüzünü, zorla alıkoyulan gencecik kızların hayatını bizlere açık açık aktaran, gözümüzü açan,  tek gerçek tek doğru diziydi uçurum... Ama onu da final bölümü bile yapmadan yayından kaldırdılar.
Türkiye'de en çok izlenen dizilere baktığımızda, entrikalı aşk hikayeleri ve aile içi ensest ilişkilerini konu alan dizileri görüyoruz. Ne zaman "evet işte bravo harika bir dizi olmuş hayatın gerçeklerini, 'suya sabuna dokunmadan' yaşayanlara bir bir anlatan bir dizi " diyerek hevesle, severek izlesek, bir kaç bölüm sonra nolduğunu anlayamadan yayından kaldırılıyor.
Gerçekten yanlış yaptılar. ATV den nefret ediyorum. Kerem Deren umarım başka bir kanalla anlaşıp bu diziye bir  ayar verirsin.

Kardeşini kurtarmak için hayatını adayan Eva'nın TV yayında yardım haykırışları:

Bir sürü kadın; bazıları çocuk yaşta, bazıları anne. azeri var, rus var, türk var. hepsi dayak yiyor, tecavüze uğruyor. bu kızları kimse duymuyor. ses çıkarmazsanız, siz de ortaksınız! yardım edin. yardım edin! bunlar istanbul'un ortasında oluyor. herkes biliyor, çok az insan karşı duruyor. biz fahişe, nataşa, hayat kadını değiliz. birinin annesi, kardeşi, kızıyız. biz insanız! nolur, sesimizi duyun ve yardım edin. görmekten duymaktan kaçarsan sen de bundan sorumlusun! mağdur kadınların sesini duyun ve 157yi arayın.

Cem

Cem

CEM - KAYA AKKAYA 
 
Alex Kozlow

Alex Kozlow

ALEX KOZLOW – AKIN SAATÇİ Kimdir? KİŞİLİĞİ: Masum kızları, kirli bir dünyanın içine çekiyor. Tatlı dilli ve çekiciliğiyle zor durumdaki kadınların güvenini kazanıyor. İdeal erkeğin tüm sinyallerini veriyor.
 
Mika

Mika

Zeynep Köse Uçurum'da Rus Hayat Kadınını Oynuyor..
 
Eskici Atıl

Eskici Atıl

Alican Albayrak’ın canlandıracağı ‘Eskici Atıl’ karakteri, devri dolan ve söz dinlemeyen hayat kadınlarını 602 numaralı odaya götürerek infaz eden psikopat katil rolünde…
 
Şule Kurtay

Şule Kurtay

 ŞULE KURTAY - DUYGU YETİŞ - selçuk yöntemin  kızı rolünde 
 
Kutlu Çetin

Kutlu Çetin

KİŞİLİĞİ: İyi biri, varlığıyla 'Yaman'ın tamamen canavarlaşmasının önündeki tek engel. 'Kutlu'; bu dünyada sadece sayıları, çizgileri ve renkleri biliyor. Bir gün otelde gördügü bir kızla birlikte hayatı değişiyor.
 
Pınar Kılınç

Pınar Kılınç

PINAR KILINÇ – 1981 (FUNDA ERYİĞİT) Eğitimli, iyi halli bir aileden geliyor. Biyoloji mezunu, reprezant olarak çalışıyor. Lise aşkıyla evli. Hayatını felicia gibi kızları kurtarmaya adıyor.
 
FELICIA MATEİ

FELICIA MATEİ

FELICIA MATEİ– 1993 (Denise Capezza) Moldovalı. Eva’nın gözünden sakındığı kız kardeşi. Hikâyenin en masum kurbanı. Daha çocuk sayılır.
 
EVA MATEİ

EVA MATEİ

EVA MATEİ – 1986 (Lavinia Longhi) Moldovalı. Tıptan mezun. Tuttuğunu koparan, zeki, cesur bir karakter. Genç yaşta ağır bir sorumluluk almış. Kız kardeşine o bakıyor.
 
ARİF KURTAY

ARİF KURTAY

ARİF KURTAY – 1962 (Selçuk Yöntem) Adem’e yardım eli uzatan, iyi niyetli, orta direk aile babası. Berber dükkânı var.
 
ADEM SIR

ADEM SIR

ADEM SIR- 1983 (Mehmet Ali Nuroğlu) İçe kapanık, kendi dünyasını ele vermeyen, küskün yüzlü, içinde ne fırtınalar koptuğunu okuyabildiğimiz, ama ne olduğunu asla çözemediğimiz adam.
 
NUR

NUR

NUR– 1973 (Esra Ronabar) Yaman’ın sağ kolu. Bir tür nefret-sevgi ilişkisi var aralarında. Ona hem aşık hem nefret ediyor. Fahişelikten, mamalığa yükselmiş.
 
YAMAN ÇETİN

YAMAN ÇETİN

YAMAN ÇETİN – 1975 (Erdal Yıldız) Aksaray’da fuhuş yapılan Cennet Otel’i işletiyor. Hikayenin en karanlık adamı. Yapabileceklerinin sınırı yok.